19 Aralık 2015 Cumartesi

Yüzleşen Masallar


      Tüm ''yüzsüzlüğümle''  davet ettim korkularımı ve  masal yolcularını..İki soru çok canlıydı içimde. Korkularım beni ne yapmaktan alıkoyuyor? Kalbim neyin açlığını çekiyor?
Kırkmerdiven Cafe'deki son masal gecesinin giriş bölümünden.. 

Yine her sabah olduğu gibi  aynı saatte çalan alarmla  yeni  bir  güne gözlerimi açtım.Sıcak yatağımdan  dışarı çıkmamla  kaybettiğim sıcaklığı rengarenk yeleğimi giyerek bulmaya çalıştım.Hızla tuvaletin yoluna koyuldum.Elimi yüzümü yıkadım.Bir lokma ekmeğe  gözüme ilişen bir şeyler sürüp yiyerek geçiştirdim kahvaltımı. Peki ama tüm bunlar her sabah  yaptığım şeylerdi  bugünü farklı kılan neydi?
  
 Her ne olduysa evden çıkıp  yolda yürümeye başladığımda oldu.  Patlayan bir bombayla   ortaya   çıktı korkularım.Öyle çok korktum ki korkudan yüzüm düştü.Kalabalıklar içinde kaybolan yüzümü aradım  tekrar aradım  sonra biran aramayı bıraktım ve düşündüm yüzsüzlük belki de iyi bir şeydi.İlk etapta alışık olmayınca yüzsüzlüğümü gizlemek için en çok satan gazetelerin sür manşetli haberlerinden küpürler kesip başka bir yüz yaptım kendime  .Zaman geçtikçe   televizyon  ekranının arkasından bakmaya başladım olmayan gözlerimle hayata.Yeni maskeler  geçirdim kafamın arkasına  her an yüzüme geçirmeye hazır maskeler.Kan kokusunu  koklamamak için burun deliklerime parfümlü pamuklar tıkadım.Dilim ezberlerimi tekrarladı durdu bozuk bir plak gibi.Kulağıma muhafızlar diktim gerçekleri içeriye almasın diye.Kalbimin derinlerine dokunmaya başlayanlardan hep kaçtım.Gizledim yüzsüzlüğümü  ama belli  bir yerden sonra patlak verdi .Gizleyemedim  yüzsüzlüğümü  .Yüzsüzlüğüm açığa çıkınca ne yapacağımı bilemedim.Sonra  açığa çıkarsa çıksın dedim kendime  her ne yapıyorsam kimse bana  hangi yüzle bunları yapıyorsun diyemez ki  onca yüzsüz varken  ortalıkta..

Zaman geçtikçe düşünmeye başladım   kim bilir şuan gerçek yüzüm nerede?Bir ege kıyısında sahile vurmuştur belki.. Belki de faili meşhur larca  toprağa gömülmüştür.Biri çöpe atmak istemiş öteki çöpten alıp bit pazarında 1 liraya satmıştır pazarlıkla …





Yeni  bir gün yaklaşıyor..Güneşe gebe gece , sessiz   ıkınmalarıyla güneşi doğurduğunda kalp  atışlarımın hızlanması yeni dünyanın gelişinin habercisi belki de.Kalp atışlarım öyle güçlü ki zamanla zihnimdeki  ezberlerimi, doğrularımı,yanlışlarımı ,önyargılarımı ,öğrendiğim her şeyi birer birer yerle bir ediyor.Sonrasında saf sevginin can suyu olduğu bir sarmaşık filizleniyor kalbimden ,tüm bedenimi sarıyor.Maskelerimi bir bir çıkarıyor ve beni ölüme götürüyor .Tabutumda  yeniden doğuyorum ben.Tabutumu beşik yapıp, kendime ninniler söylüyorum.Masalların gücüne bir kez daha tanıklık ediyorum.Yeni olanı arıyorum ve  her birinizin içinde  gerçek  yüzümün bir yansımasını görüyorum.Kendi karanlığımda   kaybettiğim gerçek yüzümün  varlığını hatırlıyorum.Gözlerinizin derinlerine dalıp   yitirdiğimiz  o bağı  örüyorum ilmek ilmek.Kalplerinizde  yeniden açacak o çiçeklerin kokusunu özlemle içime çekeceğim günlerin hayalini kuruyorum.Anlatacağım masalları dinleyecek o can kulağına bakıyorum yeniden. Yüzümün parçaları birer birer  aydınlanıyor .Karanlıkta kalmış yanlarını kalbimden akan sevgiyle, barışla ,güvenle, aşkla  gösteriyorum.Özümden çıkan bir çift göz koyuyorum..Artık korku yüklü göz kapaklarım  öfkeyle ,nefretle  kapanmayacak. Daha çok açacağım gözümü gönlümü barışa,güvene,neşeye,sevgiye.Eskiden yeniye geçen eşikteki masalların büyüsüyle..

12 Temmuz 2015 Pazar

Örümceğin Şarkısı

    Masalları  sevdiğim farklı mekanlarla buluşturma niyetim en sevdiğim yeleklerimi aldığım Vatkalı Güve’nin   kahramanları Çağdaş ve Duygu ile olan sohbetime konu oldu.Vatkalı güve, eskilerin herbirşeyi dükkanında  baktığım her köşede bir hikaye saklı   dururken   orada bir masal gecesi  düzenlememek olmazdı.Eskilerden bahsetmişken bir süredir peşimi bırakmayan  örümcekler  ve ağ  örme  de bu masal gecesinin   çıkış noktası  oluverdi.Masal gecesinin  açılış masalını burada da paylaşmak istedim.

Gecenin sonunda Diana 'nın  ellerinin büyüsüyle şekillenen resmim
Diana  gezgin  , seyahat sürecini   resimlerle anlatıyor   diğer resimlerine  burdan bakabilirsiniz   


        Sessizliğin ele geçirdiği bir anda başladı her şey....Kendi içine açılan pencerelerin birine yaklaştı ,durdu ,bakışları dolaştı derinliğinde…En son ne zaman yapmıştı böyle bir şeyi, hatırlamıyordu..Sonra bir yürüme sesiyle irkildi  , derinlerde bir yerde   bir    ışık gördü.Işığa  iyice baktığında onu bir çocuğun tuttuğunu fark etti.Çocuk  ,kapalı kapıların  sıralandığı uzun bir koridorda  yürüyordu.Gözleriyle takip etmeye başladı çocuğu.Çocuk ilerde  bir kapının önünde durdu , eski tahta  bir kapı, küflenmiş bir kapı.. Bakan gözlerin  belki de önünden defalarca geçtiği  ancak açmayı denemediği ,açmaya cesaret edemediği bir kapı…Bir anda çocuk kapıyı açtı  , karşısına  beyaz  çarşaflarla  örtülmüş  eşyaların olduğu tozlu bir oda çıktı.Bir çarşafı çekip açtı ,bir yatak çıktı karşısına  …Ne zamandır karanlığın içinde  bilinmezliğe yürüdüğünü bilmiyordu..Yatağı görünce bedenindeki yorgunluğu daha çok hissetti yıllardır biriken o yorgunluk halini , dayanamayıp    yatağa uzandı başını yastığa koydu, tam kendini uykunun şifalı kollarına bırakacakken yan taraftaki komidinin köşesine bir örümceğin ağ ördüğünü fark etti . Belki başka zaman görse   örümcekten korkardı ama bu kadar yakından ilk defa tanıklık ediyordu ağını ören bir örümceğe  öyle heyecanlandı ki  izlemeye koyuldu örümceği... Sessizliğin ele geçirdiği bir anda  örümcek  ağlarını ilmek ilmek  ördü.Gün be gün çocuk her akşam o odaya gidip aynı yatakta yatmaya  örümceği izlemeye devam etti.Günler geçtikçe örümceğe  gün içerisinde yaşadıklarını anlatmaya başladı.Korkularını , endişelerini, hayal kırıklıklarını ..Ertesi gün sevinçlerini, umutlarını ve hayallerini. Örümcek çocuktan  duyduklarını bir bir  ilmek ilmek ağına katıyordu.O korkularından bahsederken ona daha önceki günler  anlattığı  hayallerinin  ,umutlarının ,sevginin ilmeklerini  gösteriyordu.Çocuğun  attığı adımlar ,yaptığı seçimler  ihmal ettiği her şey  ilmek ilmek örülüyordu.Odanın içinden  dışarıya, kalptan zihine , gönülden gönüle , evrenin bir ucuna kadar ağlar ilmek ilmek örüle örüle devam ediyordu.Günler sonra  örümcek  şarkısını söyledi ve çocuk şarkıyı öğrenmesiyle ayrılmanın vakti gelmişti.  O günden sonra     o çocuk  diyar diyar gezmeye  ve örümceğin şarkısını insanlarla beraber söylemeye   ve şarkının ardından gelen sessizlikte    açığa çıkan hikayeyi anlatmaya devam etti.Bugün burada yarın başka bir yerde.

                                          ÖRÜMCEĞİN ŞARKISI 

'' Aşkı ilmek ilmek ör tüm evrenine 

  Barışı ilmek ilmek ör tüm geleceğe

 Umudu ilmek ilmek ör tüm söylemine

 Hayalini ilmek ilmek  ör tüm eylemine 

Bugünden başla ör , ör , ör,

Bugünden başla ör...  ''

4 Haziran 2015 Perşembe

''İz Bırakan Masallar''

         Bir masal gecesini daha geride bıraktım.’’İz bırakan Masallar’’ benim için diğer masal gecelerine göre daha özeldi …Kendimi  arkasına rengarenk  iz bırakan bir salyangoz  olarak hayal ettiğimi söylesem  ‘’iz’’ mevzusunun hayatımdaki  önemini  az çok ifade etmiş olurum diye tahmin ediyorum.Bunun yanında  ritmleriyle Farhood’un masallara eşlik etmesi ve gecede   dans edecek  bir alan açmış olmam masal gecelerinde  çok yeni şeyler benim için o yüzden bunları da o geceyi özel kılan nedenler arasına koyabilirim.    




Masal gecesine davetimi;

Ellerinizin hikayesi ne? 

Ellerim , parmaklarım ve bıraktığı izler…

Peki ya ayaklarınızın hikayesi ? 

Ayaklarım ve bıraktığı izler…

üzerinden yapmıştım..

    



  O zaman hoş geldin seramonisiyle başlayalım..Benim masal gecelerindeki vazgeçilmezlerimden..

  Hoş geldiniz,  bilinene bilinmeyene adım atan ayaklarınızla , hoş geldiniz..

  Hoşgeldiniz  ellerinizin iyileştirici ve yaratıcı gücüyle ,hoş geldiniz,

  İçinizde hayat şarkınızı söyleyen çocukla , hayallerinizle hoş geldiniz

  Yara izlerinizle hoş geldiniz.

Ve sizi siz yapan hayat hikayeniz ,hikayenizin kahramanlarıyla hoş geldiniz…

     Ben   buraya nasıl geldim?Evden çıkmadan önce bir çift ayakkabı geçirdim ayağıma ve başladım yürümeye ..Ben yürüdüm yollar  aktı ayağımın altından..Aslında ben her gün aynı yollardan yürüyorum  ama her gün farklı şeyler görüyorum.Yolda yürürken üstüne basıp geçtiğim taş her gün benim farklı bir halime tanıklık ediyor ve ben o taşa kulak veriyorum beni bana anlatsın diye .. Kimsenin farkında bile olmadan defalarca kez basıp geçtiği o taş başkalarının da hikayelerini ,ayak izlerini taşıyor üstünde..Devam ediyorum  yürümeye  bir ağacı gülümsememle selamlıyor, yeni açan bir çiçeğin yapraklarına güzelliğini fısıldıyorum ve kokusunun  bedenimde  dolaşmasına izin veriyorum.. Sonra  bir an  durup ayakkabılarıma bakıyorum ve  aklıma  İngilizcedeki ‘’İf I were in your shoes ‘’  kalıbı geliyor..Senin yerinde olsam diye çevrilen bu kalıbı  kelime bazlı düşünüyorum ‘’ senin ayakkabının içinde olsam’’  .Sonra  zihnim bulanıyor ,  sorgulamaların ardı arkası kesilmiyor..Ben hayat yolumda ilerlerken kimin ayakkabısının içindeyim? Gerçekten  ‘’kendi ayakkabılarımı’’ mı giyiyorum?Ayakkabılarımı bırakıp ara ara yalınayak koşabiliyor muyum , toprağı ayaklarımla  öpüyor muyum?Arkamda bıraktığım izler gerçekten bana mı ait ?Sorular zihnimi ele geçiriyor…

      Ve sonra ellerim, ellerime bakıyorum..Ellerimdeki çizgileri inceliyorum, nasırlarımı ,tam kesilememiş tırnaklarımı, uzun zamandır çıkarmadığım serçe parmağımdaki hayat ağacı yüzüğünü…Yapan ellerim ,yaratan ellerim, yıkan ,yıkanan ellerim..Ellerimle kendi bedenime dokunuyorum, başka bedenlerle dokunarak tanışıyorum ,dokunarak dinliyorum onları.Ellerimle toprağı buluşturuyorum ,tohumlar ekiyorum.Ellerimin büyüsüyle yaratımı ortaya çıkarıyorum kesiyorum, topluyorum ,ekliyorum, ,dikiyorum,bağlıyorum,renklendiriyorum..

Ve yara izlerim…Onları bazen kaşıya kaşıya kanatıyorum, ne yarası olduğuna bakmadan yara bantlarıyla kapatıyorum , görmezden gelip ruhumun  karanlığına terk ediyorum..Bazen de birini bekliyorum öpeyim de geçsin diyecek birini ve sonra o kişi gelmeden kendim öpüyorum yaralarımı  ve içlerinde saklı bilgeliğin keşif yolculuğunu çıkıyorum..Bu yolculukta dans ediyorum ,içimde akan karanlık nehrin şarkısını söylüyorum…(İz bırakan masallar gecesindeki dans performansının videosu )

   Ve yürüyorum sahip olduğum tüm izlerle , arkamda bıraktıklarımla devam ediyorum yürümeye  ‘’kendi  ayakkabımla’’ bazen çıplak ayak ve arkasında rengarenk bir iz bırakan salyangozun yolunda

  
 Masal gecesinde gelen armağanlarla şükran doluyum.Para armağanları ,kitap ,çikolata ,hikayesi olan nesneler ...Masal yolculuğumda ilerlerken daha çok sarılıyorum yaptığım şeye, daha çok güveniyorum her geçen gün bilinmeze attığım adımda ,ihtiyaçlarımın karşılandığını ve  desteklendiğimi bilerek ..Koşulsuzca armağanlarımı paylaşmaya doğru gidiyorum..Varlığınıza şükran.Teşekkürler.Masallarla ve masallarda buluşmak niyetiyle,



27 Mayıs 2015 Çarşamba

Bir şapkanın Renklerinde Saklı Hikayeler

   Bugün Bornova  Nazım Hikmet Kültürevi’nin bahçesinde  bir masal gecesini daha geride bıraktım.Sabahleyin   zihnimde bugün hangi masalları anlatayım  sorusu dolaşırken eve gidiş yolunda bir an bir rüzgar esti ve  bu renkli şapka uçtu düştü önüme.Renkleri öyle büyüledi ki beni hiç düşünmeden taktım kafama yürüdüm yoluma.Kafama takmamla birlikte bir an kendimi şapkanın  hikayesinin içinde buldum.Çok eski zamanlarda  bu dünyadan göçmekte olan yaşlı bir bilge adamın ellerinin büyüsüyle ilmek ilmek örülmüştü bu hasır şapka.Bu bilge adamın öğretileri parmaklarından  her bir ilmeğe sızmış, ağzından çıkan her bir kelime uçup ilmekler arasında yerini bulmuş, hayata dair umudunu özünden gelen  nefesiyle üflemiş , başka bir dünya hayalini örmüş bu hasır şapkaya.İlk örüldüğünde de hasırın kendine has olan rengini taşıyormuş.Gözlerini yummadan önceki  son niyeti  bu hasır şapkayı  rüzgara bırakacak olması ve onun  dünyada  unutulmaya yüz tutmuş hikayeleri toplayıp tanıklık ettiği hikayelerin her birinin  her ilmekte başla bir renge bürünecek olmasıymış.Rüzgar esmiş ve şapkayı uçurup uzun sürecek  bir keşf-i dünyaya  çıkarmış  çöller aşmış ,dağlar geçmiş  ..Topladığı her bir hikaye farklı bir renk katmış ve bir hikaye anlatıcısı bulup ilmeklerinde  taşıdığı hikayeler  dile gelene dek bu devam etmiş .O beni buldu ve ben de onun ilmeklerinde saklı hikayeleri bugün paylaşıyorum.Sıradaki masal için bakalım hangi ilmekte saklı  hangi renge bürünmüş bir hikaye dile gelmek isteyecek… (Ve şapkayı takar)


  Birer birer  anlattım duyduğum masalları ..Niyet olarak  ben anlattıktan sonra açık sahne yapmak vardı gelenlerin de bir şeyler paylaşabileceği bir alan açmak.Akış içinde bugün bunu gerçekleştiremedik.Gelen insan sayısı da epey azdı.Israrla armağan ekonomisi  ile sürdürmeye çalışıyorum  masal etkinliklerimi  bir yandan da harcadığım zamanı, hazırlık süreci ve emeği  düşününce bazen bu konuda çok fazla sorgularken buluyorum kendimi neden biletli  yapmadığıma dair.Bir yandan da koşulsuzca paylaşmak istiyorum   her ne yapıyorsam beklentiye girmeden direk karşılık beklemeden..Bugün belki az insan geldi ve az para kazandım ama bir sonraki etkinlik için  farklı olabilir ya da başka kanallardan bana destek gelebilir gibi..Para ile olan ilişkimin iyileşmesi için daha çok deneyimler  kazanıp  deneyler yapacağım gibi duruyor şimdilik kafamda dolananlar bunlar..

Bir sonraki masal gecesi ‘’İz Bırakan Masallar’’ 2 Haziran Salı 20:30'da Kızlar ağası  Hanı  Azize Cafe’de olacak.Masallarla buluşmak ,masallarda görüşmek dileğiyle...

22 Mayıs 2015 Cuma

Zihin Müzemdeki Kelimeler

      Durup  durup  kendi kendime konuşuyorum.Ağzımdan uçan sözlerin bilinmezliğe  olan yolculuğu beni etkileyen.Bazen   bağırarak konuşuyorum -özellikle telefonda-  hele bir de karşıda can kulağı varsa dinleyen  heyecanlı heyecanlı anlatıyorum  rahatsız bakışlar altında . Bu bakışlar arttıkça  heyecanımı çiğnemeden yutup ,kısa ve basit cümleler kuruyorum başka birinin ağzıyla konuşurmuşcasına.Bazen de konuşmak istesem de susuyorum.Böyle zamanlarda bari yazarak içimi dökeyim diyorum ,duruyorum ama yazamıyorum.İşte bu zamanlarda yazamadığım o  kelimeler  birer birer birikiyor parmak uçlarımda.Dokunmayı,sarılmayı neden bu kadar çok seviyorum?İşte dokunduğum , sarıldığım her bir bedene parmak uçlarımda birikmiş o kelimeleri bırakıyorum ben.Bıraktığım  o kelimeler bazen rüzgarda savrulurken bir saç teline tutunuyor düşmemek için ,bazen de kendini bırakıp  toprağa karışıyor,  bazısı akan bir terle çıkıyor  bir yolcuğa , bir diğeri  banyoda suya karışıyor   bir kısmı da derinin altında bir yer buluyor kendine.Bana dokunan başkalarının kelimeleri de belki de benimle hala.. O zaman bu aralar bir arkeoloğa başvurmam gerek, tenimin altında yatan o kelimeleri ortaya çıkarması için*…
Zamanla derim kazılıyor her bir kelime teker teker çıkartılıyor..Çıkan kelimelerin hepsini görmek istemiyorum  ilkin sonra bazı kelimeler  buluyorum aralarından evet onları  yaralarıma sarıyorum ..Geriye kalan kelimeleri  olduğu gibi    değiştirmeden zihin müzemde sergiliyorum . Müzenin girişinde parmak izi alıyorum.Müzenin çıkışının nerede olduğunu ben de bilmiyorum.Bir ziyaretçi defteri koyuyorum ortasına.Müzeyi her ziyaret ettiğimde defteri okuyorum ,kim ne yazdı merak ediyorum bazen de sadece dokunuyorum o deftere bir arkadaşımın elleriyle yaptığı bir defter.Rengarenk bir örümcek , güneşin uzanan ışınları gibi bir ağ örmüş bir örümcek defterin kapağında duruyor..Meleğimden gelen  ‘’Örümcek bu ya            dizeleri yankılanıyor içimden…
                                                                  Topluluğu örüyor,
                    Masallarıyla,’’
            Kelime avcıları evet nasıl da unuttum onların varlığını.Çocukluğumda bulmacalardaki  kelime avını pek sevdiğim geliyor aklıma.Sonra biran  durup  kelime avcılarını  tekrar hatırlatıyorum kendime.Müze yolunda yürürken ayak izi bırakmamaya çalışıyorum ,  takip edildiğimi düşünüyorum  bazen sonra çıplak ayaklarımla toprak anayı öpüyorum** her bir adımda ve güveniyorum her bir canlıya ..Akışa güveniyorum…


     Durup durup kendi kendime konuşuyorum kelimelerin özgürce ağzımdan uçmasına izin vererek ,hikayeler ,masallar anlatıyorum yalnız  olmadığımı bilerek , bir can kulağıyla dinlenildiğimi bilerek 

*Küçük İskender'in benzer bir sözünden esinlendim.
**Walk as if you are kissing the Earth with your feet.” ― Thich Nhat Hanh

21 Mart 2015 Cumartesi

4 elementten oluştum; ateşten suya bir yolculuk

              4 elementin hayatımda hep bir özel anlamı oldu..Hayatımın belli dönemlerini  4 elementten biriyle  ilişkilendirdim durdum..Geçen yıl mayıs ayında  ilk masal gecesini  düzenlediğimde de giriş ritüeli olarak  Zapotek Duasını kullandım.4 elementin gücünün masal yolculuğumda da  yanımda olmasına niyet ettiğim için…
‘’Güneş seni aydınlatsın ,
  Su hiç eksik olmasın,
 Toprak ihtiyacın olan  her şeyi  versin,
 Rüzgar seni kaderine taşısın,’’
     Her nasıl olduysa    geçen yılki Nevruz’da yanan ateş  benim bir süredir içimde yanan ateşi daha da körükleyip  ateş ile olan bağımı daha  da  görünür kıldı kendi iç dünyamda.Bu arada  ateşin alevlerini ve kendi içindeki dönüşümü izlemek,ateşten yükselen dumanın dansını görmek  ,ananemin evinde yanan odun sobasının(pat pat sobası) sesini dinlemek hep etkilemişti beni zaten..Geçen sene ateş ile olan bu bağ   daha da güçlenip kendini daha çok gösterdi  böyle bir sürece  girdim girmekle kalmayıp bir şekilde beni bulan ‘’Arjin’’  (yaşam ateşi) kelimesinin kendi ismime benzerliğini görüp ondan sonraki süreçte de kendimi Arjin diye tanıtıp sosyal  medyada bu ismi kullanmaya başladım.İsimlerin insanların hayatını etkilediğine inanıyordum ve o süreçte de öyle bir değişime gitmiştim.Her düzenlediğim masal gecesi zaten benim kendi içsel sürecimin bir yansıması..O dönemde de ateş  temalı masal gecesi düzenledim…Dünyaya ilk ateşin nasıl geldiğine dair mitolojik hikayeler ile kendi içimdeki ateşin varlığını hissettim tekrar tekrar,hayvanlar alemine ateşin gelişini anlatan Çeroki  hikayeleriyle  ateş ile aydınlattım karanlığımı,simurg  Anka kuşu efsanesi  ile yanıp yanıp küllerimden doğdum defalarca,Ateş kız  ile de ateş bükücü olup mücadeleci tarafımı ortaya çıkardım diğer yandan  sahip olduğum armağanları koşulsuzca paylaştım evrenle .. Ateşin dönüştürücü gücü kendi içimde öyle değişimler yarattı ki  evet  bu iyiydi ancak bir zaman sonra da  bir yandan  kendi cehennemimi de yaratmaya başladım.Kendi ateşimi kontrol etmek her zaman benim için kolay olmadı belki de kontrol etmem gerekmiyordu bilmiyordum.Güneşe bakıyordum her gün güneşle besliyordum ruhumu ,içimde yanan ateşi ama bu da bir yere kadar devam edebilirdi..İç dengemi  az çok kurmaya niyet etmiştim ve aylar sonra bir fotoğraf  gördüm patlamış bir yanardağdan akan magmanın suya karıştığı biran..İçimde bir şeyler çözümlendi ve bunun üstüne bir masal yazdım.Bir su perisi ile ejderhanın aşkı..Geçen ay yaptığım  masal gecesinde  Ateş ve Su temalı masal gecesinin giriş masalı oldu su perisi ve ejderhanın aşkı  ile beyaz ve siyah inciler, ying-yang…O masal gecesi etkinlik sayfasında da şu soruları sormuştum 
En son ne zaman yanan bir ateşte dans eden alevler arasındaki dönüştürücü güce tanıklık ettin?Ateşin sesi ne zaman söylediğin bir şarkıya , anlattığın bir hikayeye eşlik etti?

En son ne zaman bir akarsuyun sesi kendi iç ritminde yerini buldu?Suyun sesini ne zaman can kulağıyla dinleyip şifasını yüreğinde hissettin?

Bu masal gecesi ile beraber İçimdeki ateşi su ile buluşturmuş ve kendi  içimde bir denge kuracak bir yol açmıştım..Bu yol açılışı sonrasında  hayat sürecim diğer tarafa suya doğru yöneldi.Bir denge bulabilmek için belki de iki ucu deneyimlemem  gerekiyordu bir şekilde..Suyun akışkanlığı ve saflığı ve iyileştirici tarafıyla ilişkilendim..Akıp kendine yol açmasıyla..Sonra su masalları anlattım ,suyun büyüsü başkaydı ne de olsa dünyayı  sarıp sarmalayan su  dünyaya dair hikayeleri , gökyüzündeki su göksel hikayelere  , yer altındaki sular da bilmediğimiz başka hikayelere tanıklık ediyordu ve kendi içinde barındırıyordu tüm bu hikayeleri. İçtiğimiz su  ile tüm bu hikayeler bedenimizden içeri giriyordu ve bedenimizin  içinde dolaşan su , her bir hücremizdeki su  bunun gibi  hikayeleri taşıyordu..


Suya dair  sevdiğim bir alıntıyı da burada paylaşmak istiyorum.’’ Tüm elementler arasında bir bilgenin hocası sudur. Su uysaldır ama bütünüyle zapt edicidir. Su ateşi söndürür, ya da eğer kendisini yenilmiş durumda bulursa, biçim değiştirir ve buhar olarak kaçar. Su yumuşak toprağı yıkar, sürükler, ya da bir kayayla karşılaşırsa, çevresinde bir yol arar... Su atmosferi öyle doldurur ki Rüzgar ölür. Su engellere aldatıcı bir alçakgönüllülükle boyun eğer, çünkü hiçbir güç onu denize doğru yönelmiş hedefinden alıkoyamaz. Su teslimiyetle fetheder, asla saldırmaz, ama son savaşı daima o kazanır.’’
John BLOFELD
Sonra Rumi’nin  hikayeleri suya benzettiğini hatırlıyorum..Ben hayatımın bu döneminde her şey olsam da biraz daha çok suyum elementlerden ..Baharın gelişiyle de hayat toprağıma diktiğim  hayallerimin çiçek açmasına niyet ediyorum...Gerçi ilk blog yazımda da alıntılamıştım tekrar kendime de hatırlatayım  ‘’Ve bir tomurcukta sımsıkı kalma riskinin, çiçek açma riskinden çok daha acı verdiği gün geldi...''. Anais Nin
.Bazı değişimler acı verse de sonunun hayırlı olduğu inancıyla kendimdeki  değişime izin veriyorum..Zaten çiçek de açacaksa açıyor sanki bir yerden sonra..


 Dip not:Ben bu yazıyı çok kafa yormadan içimden  geldiği gibi  yazmayı denerken    içsel kritik sesim   de beğenmedim bu yazıyı ,   iyi yazamıyorsun, yayınlamasan mı acaba  gibi gibi  cümlelerle   benimle uğraşırken bir arkadaşımdan Alevi inancında "çar anasır bâbından nikâb büründüm" deyişi olduğunu ve  "4 elementten oluştum" manasında olduğunu öğrendim..Ve o an kendi içimde tamamlandım her nasıl yazıyorsam da yazma denemelerime devam etme kararı aldım...

6 Mart 2015 Cuma

Bir jam* varmış hep olmalıymış gibi...

          
      Geçen Mayıs ayında masal geceleri düzenleme üstüne  çokça düşünüp eyleme geçemediğim bir dönemde  karşıma çıkan bir söz masal yolculuğuma ivme kazandırmıştı.’’Bir tomurcuk  için çiçek açma mevsimi geldiyse tomurcuk kalmak çiçek açmaktan çok daha zordur’’**.Ben de blogdaki ilk yazımda  bununla ilişkilendirdiğim hayatımın farklı bir döneminden bahsedeceğim.Kendi hayat nehrimdeki suyun akışını değiştiren ,besleyen bana yolumu bulduran bu süreci paylaşarak başlayacağım.Bu eski  yazılarımdan  aslında , o dönem için uzun zaman sonra ilk yazma denemelerimden ufak tefek değişiklik ve kısaltmalarla tekrar paylaşıyorum.

Öncesi..
Durup kendimin bir Hint fakiri  olduğunu düşünüyorum ..Öyle fakirim ki ,şaşırtmıyor  beni paranın yeşili..Artık özgürüm,öyle yalnızım ki…Kutsal melekler ısırır şaadet parmağımdan , cüzzam olmuş bedenimden bir parmak düşer kanalizasyon ızgarasının derinliklerine doğru..
 Koşturan ayakkabıların  betonla buluştuğunda çıkardığı   ses tek bildiğim ninni olur geceleri uyurken.Sokaklar ah o sokaklar , tüm sokaklar benim evimdir Çöpten bulduğum  2010 tarihli gazetenin   sür manşet başlığını okurum  sokak lambası  ışığında ..Yolda yürürken  gördüğüm beyaz eşya mağazasındaki büyüklü küçüklü TVlerin aynı programı yayınlayan görüntüsü  takılır gözüme…Ünlü konuğa  hayattaki başarısının neye borçlu olduğu sorulur?Ben de zihnimden cevaplarım kendimce..Başarı,hayat ,yaşamak ,nefes almak..  Bu kavramlar üzerine düşünürüm .Düşünen bir insanımdır esasen.
   Hayatımın sonsuz parçalı puzzlenı çözmeye niyetlenirim ..Çerçevesini tamamlamanın sevincine kendime bir kadeh şarap ısmarladığımı hayal eder, boş bardağımı havaya kaldırırım hayatın şerefine..
  Yağmur yağar, rengarenk bir damla düşer  alnıma.. Belki de bu benim alın yazımdır kim bilir?Kaderciliğin bazen en yakın çıkış kapısı olduğunu düşünür, yolumu daha da uzatırım..
  Yoldayım hala yollarda paramparça ama bir bütün olarak …

 Suresince ve sonrasi..

       Kozasını yırtan ,mevsimi gelmesine rağmen çıkamayan bir kelebek..Kafasını dışarı uzatmaktan da korkmayan ,çekinmeyen..

   Koca bir hafta ,bir o kadar yavaş akan zaman ,yıllardır  içimde  büyüttüğüm ana / babası belli olan/ olmayan çocuklarımla tanışmak ister gibi..Kimisini iyi ,kimisini kötü yetiştirdiğim, yetiştirmeye zorlandığım..O çocuklar çıktı dışarı teker teker .  İçimde sadece kış değil, 4 mevsim uykusuna yatırdığım o çocuklar kim bilir kaç yaşındaydı ? Onlarla benim de tanışmamın vakti geldi de  geçiyordu. Daha ne kadar saklayabilirdim ki, daha ne kadar uyutabilirdim .Ben  ‘uyusun da büyüsün ninni dedikçe onlar uyuyor , daha da çok büyüyorlardı ilerde sebep olacakları  kötü şeyleri  bilerek /bilmeyerek.Dış dünyaya onları  bırakmalı ya da iç dünyamda kabul edip kendi içimde özgürleşmelerine , dönüşmelerine izin vermeliydim..Bazıları   çıktı, kimisiyle vedalaştım, kimisini tam olarak bırakamadım ..Ayrılırken üzüntüden çok  huzur,mutluluk duyguları  kaldı damağımda..


Şimdi o kelebek dışarıda özgürlüğe doğru kanat çırpıyor kanatlarından akan gökkuşağının renkleri  başka grileşmiş hayatlara renk katıyor ,  her hayata bir bahar estiriyor …

*Girişte alıntıladığım söze ben baya kendi yorumumu da katıp çevirmişim hatırladığım kadarıyla  blogu okuyan bir arkadaş paylaştı daha uygun bir çeviriyle ''Ve bir tomurcukta sımsıkı kalma riskinin, çiçek açma riskinden çok daha acı verdiği gün geldi....''Anais Nin                                                                                
**Bir Jam varmış derken bahsettiğim Jam  katıldığım Anadolu Jam adında bir gençlik buluşması detaylar http://www.anadolujam.com/