21 Mart 2015 Cumartesi

4 elementten oluştum; ateşten suya bir yolculuk

              4 elementin hayatımda hep bir özel anlamı oldu..Hayatımın belli dönemlerini  4 elementten biriyle  ilişkilendirdim durdum..Geçen yıl mayıs ayında  ilk masal gecesini  düzenlediğimde de giriş ritüeli olarak  Zapotek Duasını kullandım.4 elementin gücünün masal yolculuğumda da  yanımda olmasına niyet ettiğim için…
‘’Güneş seni aydınlatsın ,
  Su hiç eksik olmasın,
 Toprak ihtiyacın olan  her şeyi  versin,
 Rüzgar seni kaderine taşısın,’’
     Her nasıl olduysa    geçen yılki Nevruz’da yanan ateş  benim bir süredir içimde yanan ateşi daha da körükleyip  ateş ile olan bağımı daha  da  görünür kıldı kendi iç dünyamda.Bu arada  ateşin alevlerini ve kendi içindeki dönüşümü izlemek,ateşten yükselen dumanın dansını görmek  ,ananemin evinde yanan odun sobasının(pat pat sobası) sesini dinlemek hep etkilemişti beni zaten..Geçen sene ateş ile olan bu bağ   daha da güçlenip kendini daha çok gösterdi  böyle bir sürece  girdim girmekle kalmayıp bir şekilde beni bulan ‘’Arjin’’  (yaşam ateşi) kelimesinin kendi ismime benzerliğini görüp ondan sonraki süreçte de kendimi Arjin diye tanıtıp sosyal  medyada bu ismi kullanmaya başladım.İsimlerin insanların hayatını etkilediğine inanıyordum ve o süreçte de öyle bir değişime gitmiştim.Her düzenlediğim masal gecesi zaten benim kendi içsel sürecimin bir yansıması..O dönemde de ateş  temalı masal gecesi düzenledim…Dünyaya ilk ateşin nasıl geldiğine dair mitolojik hikayeler ile kendi içimdeki ateşin varlığını hissettim tekrar tekrar,hayvanlar alemine ateşin gelişini anlatan Çeroki  hikayeleriyle  ateş ile aydınlattım karanlığımı,simurg  Anka kuşu efsanesi  ile yanıp yanıp küllerimden doğdum defalarca,Ateş kız  ile de ateş bükücü olup mücadeleci tarafımı ortaya çıkardım diğer yandan  sahip olduğum armağanları koşulsuzca paylaştım evrenle .. Ateşin dönüştürücü gücü kendi içimde öyle değişimler yarattı ki  evet  bu iyiydi ancak bir zaman sonra da  bir yandan  kendi cehennemimi de yaratmaya başladım.Kendi ateşimi kontrol etmek her zaman benim için kolay olmadı belki de kontrol etmem gerekmiyordu bilmiyordum.Güneşe bakıyordum her gün güneşle besliyordum ruhumu ,içimde yanan ateşi ama bu da bir yere kadar devam edebilirdi..İç dengemi  az çok kurmaya niyet etmiştim ve aylar sonra bir fotoğraf  gördüm patlamış bir yanardağdan akan magmanın suya karıştığı biran..İçimde bir şeyler çözümlendi ve bunun üstüne bir masal yazdım.Bir su perisi ile ejderhanın aşkı..Geçen ay yaptığım  masal gecesinde  Ateş ve Su temalı masal gecesinin giriş masalı oldu su perisi ve ejderhanın aşkı  ile beyaz ve siyah inciler, ying-yang…O masal gecesi etkinlik sayfasında da şu soruları sormuştum 
En son ne zaman yanan bir ateşte dans eden alevler arasındaki dönüştürücü güce tanıklık ettin?Ateşin sesi ne zaman söylediğin bir şarkıya , anlattığın bir hikayeye eşlik etti?

En son ne zaman bir akarsuyun sesi kendi iç ritminde yerini buldu?Suyun sesini ne zaman can kulağıyla dinleyip şifasını yüreğinde hissettin?

Bu masal gecesi ile beraber İçimdeki ateşi su ile buluşturmuş ve kendi  içimde bir denge kuracak bir yol açmıştım..Bu yol açılışı sonrasında  hayat sürecim diğer tarafa suya doğru yöneldi.Bir denge bulabilmek için belki de iki ucu deneyimlemem  gerekiyordu bir şekilde..Suyun akışkanlığı ve saflığı ve iyileştirici tarafıyla ilişkilendim..Akıp kendine yol açmasıyla..Sonra su masalları anlattım ,suyun büyüsü başkaydı ne de olsa dünyayı  sarıp sarmalayan su  dünyaya dair hikayeleri , gökyüzündeki su göksel hikayelere  , yer altındaki sular da bilmediğimiz başka hikayelere tanıklık ediyordu ve kendi içinde barındırıyordu tüm bu hikayeleri. İçtiğimiz su  ile tüm bu hikayeler bedenimizden içeri giriyordu ve bedenimizin  içinde dolaşan su , her bir hücremizdeki su  bunun gibi  hikayeleri taşıyordu..


Suya dair  sevdiğim bir alıntıyı da burada paylaşmak istiyorum.’’ Tüm elementler arasında bir bilgenin hocası sudur. Su uysaldır ama bütünüyle zapt edicidir. Su ateşi söndürür, ya da eğer kendisini yenilmiş durumda bulursa, biçim değiştirir ve buhar olarak kaçar. Su yumuşak toprağı yıkar, sürükler, ya da bir kayayla karşılaşırsa, çevresinde bir yol arar... Su atmosferi öyle doldurur ki Rüzgar ölür. Su engellere aldatıcı bir alçakgönüllülükle boyun eğer, çünkü hiçbir güç onu denize doğru yönelmiş hedefinden alıkoyamaz. Su teslimiyetle fetheder, asla saldırmaz, ama son savaşı daima o kazanır.’’
John BLOFELD
Sonra Rumi’nin  hikayeleri suya benzettiğini hatırlıyorum..Ben hayatımın bu döneminde her şey olsam da biraz daha çok suyum elementlerden ..Baharın gelişiyle de hayat toprağıma diktiğim  hayallerimin çiçek açmasına niyet ediyorum...Gerçi ilk blog yazımda da alıntılamıştım tekrar kendime de hatırlatayım  ‘’Ve bir tomurcukta sımsıkı kalma riskinin, çiçek açma riskinden çok daha acı verdiği gün geldi...''. Anais Nin
.Bazı değişimler acı verse de sonunun hayırlı olduğu inancıyla kendimdeki  değişime izin veriyorum..Zaten çiçek de açacaksa açıyor sanki bir yerden sonra..


 Dip not:Ben bu yazıyı çok kafa yormadan içimden  geldiği gibi  yazmayı denerken    içsel kritik sesim   de beğenmedim bu yazıyı ,   iyi yazamıyorsun, yayınlamasan mı acaba  gibi gibi  cümlelerle   benimle uğraşırken bir arkadaşımdan Alevi inancında "çar anasır bâbından nikâb büründüm" deyişi olduğunu ve  "4 elementten oluştum" manasında olduğunu öğrendim..Ve o an kendi içimde tamamlandım her nasıl yazıyorsam da yazma denemelerime devam etme kararı aldım...

6 Mart 2015 Cuma

Bir jam* varmış hep olmalıymış gibi...

          
      Geçen Mayıs ayında masal geceleri düzenleme üstüne  çokça düşünüp eyleme geçemediğim bir dönemde  karşıma çıkan bir söz masal yolculuğuma ivme kazandırmıştı.’’Bir tomurcuk  için çiçek açma mevsimi geldiyse tomurcuk kalmak çiçek açmaktan çok daha zordur’’**.Ben de blogdaki ilk yazımda  bununla ilişkilendirdiğim hayatımın farklı bir döneminden bahsedeceğim.Kendi hayat nehrimdeki suyun akışını değiştiren ,besleyen bana yolumu bulduran bu süreci paylaşarak başlayacağım.Bu eski  yazılarımdan  aslında , o dönem için uzun zaman sonra ilk yazma denemelerimden ufak tefek değişiklik ve kısaltmalarla tekrar paylaşıyorum.

Öncesi..
Durup kendimin bir Hint fakiri  olduğunu düşünüyorum ..Öyle fakirim ki ,şaşırtmıyor  beni paranın yeşili..Artık özgürüm,öyle yalnızım ki…Kutsal melekler ısırır şaadet parmağımdan , cüzzam olmuş bedenimden bir parmak düşer kanalizasyon ızgarasının derinliklerine doğru..
 Koşturan ayakkabıların  betonla buluştuğunda çıkardığı   ses tek bildiğim ninni olur geceleri uyurken.Sokaklar ah o sokaklar , tüm sokaklar benim evimdir Çöpten bulduğum  2010 tarihli gazetenin   sür manşet başlığını okurum  sokak lambası  ışığında ..Yolda yürürken  gördüğüm beyaz eşya mağazasındaki büyüklü küçüklü TVlerin aynı programı yayınlayan görüntüsü  takılır gözüme…Ünlü konuğa  hayattaki başarısının neye borçlu olduğu sorulur?Ben de zihnimden cevaplarım kendimce..Başarı,hayat ,yaşamak ,nefes almak..  Bu kavramlar üzerine düşünürüm .Düşünen bir insanımdır esasen.
   Hayatımın sonsuz parçalı puzzlenı çözmeye niyetlenirim ..Çerçevesini tamamlamanın sevincine kendime bir kadeh şarap ısmarladığımı hayal eder, boş bardağımı havaya kaldırırım hayatın şerefine..
  Yağmur yağar, rengarenk bir damla düşer  alnıma.. Belki de bu benim alın yazımdır kim bilir?Kaderciliğin bazen en yakın çıkış kapısı olduğunu düşünür, yolumu daha da uzatırım..
  Yoldayım hala yollarda paramparça ama bir bütün olarak …

 Suresince ve sonrasi..

       Kozasını yırtan ,mevsimi gelmesine rağmen çıkamayan bir kelebek..Kafasını dışarı uzatmaktan da korkmayan ,çekinmeyen..

   Koca bir hafta ,bir o kadar yavaş akan zaman ,yıllardır  içimde  büyüttüğüm ana / babası belli olan/ olmayan çocuklarımla tanışmak ister gibi..Kimisini iyi ,kimisini kötü yetiştirdiğim, yetiştirmeye zorlandığım..O çocuklar çıktı dışarı teker teker .  İçimde sadece kış değil, 4 mevsim uykusuna yatırdığım o çocuklar kim bilir kaç yaşındaydı ? Onlarla benim de tanışmamın vakti geldi de  geçiyordu. Daha ne kadar saklayabilirdim ki, daha ne kadar uyutabilirdim .Ben  ‘uyusun da büyüsün ninni dedikçe onlar uyuyor , daha da çok büyüyorlardı ilerde sebep olacakları  kötü şeyleri  bilerek /bilmeyerek.Dış dünyaya onları  bırakmalı ya da iç dünyamda kabul edip kendi içimde özgürleşmelerine , dönüşmelerine izin vermeliydim..Bazıları   çıktı, kimisiyle vedalaştım, kimisini tam olarak bırakamadım ..Ayrılırken üzüntüden çok  huzur,mutluluk duyguları  kaldı damağımda..


Şimdi o kelebek dışarıda özgürlüğe doğru kanat çırpıyor kanatlarından akan gökkuşağının renkleri  başka grileşmiş hayatlara renk katıyor ,  her hayata bir bahar estiriyor …

*Girişte alıntıladığım söze ben baya kendi yorumumu da katıp çevirmişim hatırladığım kadarıyla  blogu okuyan bir arkadaş paylaştı daha uygun bir çeviriyle ''Ve bir tomurcukta sımsıkı kalma riskinin, çiçek açma riskinden çok daha acı verdiği gün geldi....''Anais Nin                                                                                
**Bir Jam varmış derken bahsettiğim Jam  katıldığım Anadolu Jam adında bir gençlik buluşması detaylar http://www.anadolujam.com/