4
elementin hayatımda hep bir özel anlamı oldu..Hayatımın belli dönemlerini 4 elementten biriyle ilişkilendirdim durdum..Geçen yıl mayıs
ayında ilk masal gecesini düzenlediğimde de giriş ritüeli olarak Zapotek Duasını kullandım.4 elementin gücünün
masal yolculuğumda da yanımda olmasına
niyet ettiğim için…
‘’Güneş seni aydınlatsın ,
Su hiç eksik olmasın,
Toprak ihtiyacın olan
her şeyi versin,
Rüzgar seni kaderine taşısın,’’
Her nasıl
olduysa geçen yılki Nevruz’da yanan
ateş benim bir süredir içimde yanan
ateşi daha da körükleyip ateş ile olan bağımı
daha da
görünür kıldı kendi iç dünyamda.Bu arada
ateşin alevlerini ve kendi içindeki dönüşümü izlemek,ateşten yükselen
dumanın dansını görmek ,ananemin evinde
yanan odun sobasının(pat pat sobası) sesini dinlemek hep etkilemişti beni zaten..Geçen
sene ateş ile olan bu bağ daha da güçlenip kendini daha çok gösterdi böyle bir sürece girdim girmekle kalmayıp bir şekilde beni bulan
‘’Arjin’’ (yaşam ateşi) kelimesinin
kendi ismime benzerliğini görüp ondan sonraki süreçte de kendimi Arjin diye
tanıtıp sosyal medyada bu ismi
kullanmaya başladım.İsimlerin insanların hayatını etkilediğine inanıyordum ve o
süreçte de öyle bir değişime gitmiştim.Her düzenlediğim masal gecesi zaten
benim kendi içsel sürecimin bir yansıması..O dönemde de ateş temalı masal gecesi düzenledim…Dünyaya ilk
ateşin nasıl geldiğine dair mitolojik hikayeler ile kendi içimdeki ateşin
varlığını hissettim tekrar tekrar,hayvanlar alemine ateşin gelişini anlatan
Çeroki hikayeleriyle ateş ile aydınlattım karanlığımı,simurg Anka kuşu efsanesi ile yanıp yanıp küllerimden doğdum defalarca,Ateş
kız ile de ateş bükücü olup mücadeleci
tarafımı ortaya çıkardım diğer yandan sahip olduğum armağanları koşulsuzca paylaştım
evrenle .. Ateşin dönüştürücü gücü kendi içimde öyle değişimler yarattı ki evet bu
iyiydi ancak bir zaman sonra da bir
yandan kendi cehennemimi de yaratmaya
başladım.Kendi ateşimi kontrol etmek her zaman benim için kolay olmadı belki de
kontrol etmem gerekmiyordu bilmiyordum.Güneşe bakıyordum her gün güneşle
besliyordum ruhumu ,içimde yanan ateşi ama bu da bir yere kadar devam
edebilirdi..İç dengemi az çok kurmaya
niyet etmiştim ve aylar sonra bir fotoğraf gördüm patlamış bir yanardağdan akan magmanın
suya karıştığı biran..İçimde bir şeyler çözümlendi ve bunun üstüne bir masal
yazdım.Bir su perisi ile ejderhanın aşkı..Geçen ay yaptığım masal gecesinde Ateş ve Su temalı masal gecesinin giriş
masalı oldu su perisi ve ejderhanın aşkı
ile beyaz ve siyah inciler, ying-yang…O masal gecesi etkinlik sayfasında
da şu soruları sormuştum
En son ne zaman yanan
bir ateşte dans eden alevler arasındaki dönüştürücü güce tanıklık ettin?Ateşin
sesi ne zaman söylediğin bir şarkıya , anlattığın bir hikayeye eşlik etti?
En son ne zaman bir akarsuyun sesi kendi iç ritminde yerini buldu?Suyun sesini ne zaman can kulağıyla dinleyip şifasını yüreğinde hissettin?
Bu masal gecesi ile
beraber İçimdeki ateşi su ile buluşturmuş ve kendi içimde bir denge kuracak bir yol açmıştım..Bu
yol açılışı sonrasında hayat sürecim diğer
tarafa suya doğru yöneldi.Bir denge bulabilmek için belki de iki ucu
deneyimlemem gerekiyordu bir şekilde..Suyun
akışkanlığı ve saflığı ve iyileştirici tarafıyla ilişkilendim..Akıp kendine yol
açmasıyla..Sonra su masalları anlattım ,suyun büyüsü başkaydı ne de olsa
dünyayı sarıp sarmalayan su dünyaya dair hikayeleri , gökyüzündeki su göksel
hikayelere , yer altındaki sular da
bilmediğimiz başka hikayelere tanıklık ediyordu ve kendi içinde barındırıyordu
tüm bu hikayeleri. İçtiğimiz su ile tüm
bu hikayeler bedenimizden içeri giriyordu ve bedenimizin içinde dolaşan su , her bir hücremizdeki
su bunun gibi hikayeleri taşıyordu..
Suya dair sevdiğim bir alıntıyı da burada paylaşmak
istiyorum.’’ Tüm elementler arasında bir bilgenin hocası
sudur. Su uysaldır ama bütünüyle zapt edicidir. Su ateşi söndürür, ya da eğer
kendisini yenilmiş durumda bulursa, biçim değiştirir ve buhar olarak kaçar. Su
yumuşak toprağı yıkar, sürükler, ya da bir kayayla karşılaşırsa, çevresinde bir
yol arar... Su atmosferi öyle doldurur ki Rüzgar ölür. Su engellere aldatıcı
bir alçakgönüllülükle boyun eğer, çünkü hiçbir güç onu denize doğru yönelmiş
hedefinden alıkoyamaz. Su teslimiyetle fetheder, asla saldırmaz, ama son savaşı
daima o kazanır.’’
John BLOFELD
John BLOFELD
Sonra Rumi’nin
hikayeleri suya benzettiğini hatırlıyorum..Ben hayatımın bu döneminde her
şey olsam da biraz daha çok suyum elementlerden ..Baharın gelişiyle de hayat toprağıma
diktiğim hayallerimin çiçek açmasına
niyet ediyorum...Gerçi ilk blog yazımda da alıntılamıştım tekrar kendime de
hatırlatayım ‘’Ve bir tomurcukta sımsıkı kalma riskinin, çiçek açma
riskinden çok daha acı verdiği gün geldi...''. Anais Nin
.Bazı değişimler acı
verse de sonunun hayırlı olduğu inancıyla kendimdeki değişime izin veriyorum..Zaten
çiçek de açacaksa açıyor sanki bir yerden sonra..
Dip not:Ben bu yazıyı çok kafa yormadan içimden geldiği gibi yazmayı denerken içsel kritik sesim de beğenmedim
bu yazıyı , iyi yazamıyorsun, yayınlamasan mı acaba gibi gibi cümlelerle benimle uğraşırken bir arkadaşımdan Alevi inancında "çar anasır bâbından nikâb
büründüm" deyişi olduğunu ve "4 elementten oluştum" manasında
olduğunu öğrendim..Ve o an kendi içimde tamamlandım her nasıl yazıyorsam da yazma denemelerime
devam etme kararı aldım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder